Aytuğ Atıcı 14.03.2023
14 Mart, tıp öğrencilerinin emperyalizme ve işgale direnişinin bir sembolüdür ve “Tıp Bayramı” olarak kutlanır. Kutlu olsun! 14 Mart 1919’da İstanbul’u işgal eden İngilizlere karşı Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (bugünkü İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi) öğrencileri, Tıbbiye 3. sınıf öğrencisi olan Hikmet Bey önderliğinde onurlu bir direniş göstererek milli mücadeleye destek vermiştir. Bu direnişin ardından Hikmet Bey, 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında yapılan Sivas Kongresi’ne tıp öğrencilerinin temsilcisi olarak katılmış ve “Paşam, tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı (başka devletler altında yönetimi) kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle reddederiz. Örneğin manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder ve lanetleriz.” Diyerek tıbbiyelilerin karakterini ve net duruşunu yansıtmıştır. Bu konuşmanın ardından Mustafa Kemal Paşa; “Evlat; müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!” diyerek bağımsızlık mücadelesindeki kararlı duruşunu göstermiştir. O günden bu güne kadar hekimler Atatürk’ün, Cumhuriyetin ve çağdaşlığın yanında yer almışlar ve aynı ruhla 14 Mart’ı Tıp Bayramı olarak kutlamaya devam etmişlerdir. Hekimler bu ruhu canlı tutmaya ve karanlığa karşı savaşmaya kararlıdır. İşte tam da bu yüzden Atatürk “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” demiştir. Milletimizi savaş meydanlarında yenemeyeceğini anlayan emperyalistler kirli emellerine ulaşabilmek için ülkemizi ekonomik yönden sıkıştırmaya; ırk, mezhep ya da yaşam tarzı üzerinden kutuplaştırarak zayıflatmaya, yarattıkları ve besledikleri terör örgütleri eliyle kargaşa çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bütün bu insanlık dışı oyunları görüyor ve işbirlikçi aktörleri tanıyoruz. Bu oyunların tamamına Tıbbiyeli Hikmet ruhuyla direnmeye devam edeceğiz. Yaşamımızı insanlığın hizmetine adamaya, Mesleğimizi insanlık onurunu gözeterek uygulamaya, Hastamızın sağlığını her zaman öncelemeye, Tıp mesleğinin yüce geleneklerini ve saygınlığını korumaya, Yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel seçim ya da toplumsal konuma göre değerlendirmelerin hekimlik görevi ile hastamız arasına girmesine izin vermemeye, Gözdağı veriliyor olsa bile, insan yaşamına başlangıcından itibaren en yüksek saygıyı göstermeye, Tıbbi bilgi ve becerilerimizi sadece insanlığın yararına kullanmaya büyük bir KARARLILIKLA devam edeceğiz. Herkesin eşit, ulaşılabilir, kaliteli, ücretsiz sağlık hizmetleri almasını, Sağlığın bir hak olduğunu ve bunun sosyal devlet tarafından sağlanmasını, Hastalarımıza evrensel etik değerler doğrultusunda ve yeterli zaman ayırarak, iyi ortamlarda hizmet sunulmasını, Geleceğin hekimleri olacak tıp öğrencilerine nitelikli bir eğitimin verilmesini, Asistan hekimlerin iyi yetiştirilmesini, Koruyucu hekimliğin öncelenmesini istemeye ISRARLA devam edeceğiz. Halkın sağlığını riske ederek para kazananlarla, İnsan sağlığını alınır satılır bir mal olarak görenlerle, "Paran kadar sağlık" diyenlerle, “Yap, kirala, devret” modeliyle bina yaptırıp bu binalara hasta garantisi verenlerle, Sağlıkta şiddeti körükleyenlerle, Hekimlerin sorunlarını çözmek yerine “Giderlerse gitsinler” diyenlerle TÜM GÜCÜMÜZLE mücadele etmeye devam edeceğiz. Tıbbiyeliler, Çanakkale Savaşı'nda tüm bir sınıfını şehit vererek yurtseverliğini nasıl gösterdiyse, mücadele ruhunu Kurtuluş Savaşı'na nasıl maya yaptıysa şimdi de sağlık sistemini halkçı bir anlayışla yeniden kurgulayacak, vatandaşı müşteri olmaktan çıkaracak, kişiyi hastanelere düşmeden sağlığını koruyacak ve geliştirecektir. Tıbbiyeli ruhu galip gelecektir!