TERÖRLE DANS EDENLER



 

 
Aytuğ Atıcı
30.11.2022
 
1984 yılından bu yana PKK terör örgütü ile mücadele ediyoruz. Çoğunlukla benzer şeyleri yapıyor ve doğal olarak benzer sonuçlar alıyoruz. Bu mücadeleden kârlı çıkan sadece terörle dans eden emperyalist ülkelerdir. Hem teröristlere hem de onlarla mücadele edenlere silah satıp kâr eden, ülkeleri zayıflatıp gerilemesine/parçalanmasına yol açan, sonra da yer altı ve yer üstü zenginliklere çöken, her seferinde benzer şeyler yapıp kendilerince kârlı çıkan emperyalistler maalesef hep kazanıyorlar.
Buraya kadar yazdıklarımı herkes biliyordur sanırım.
Peki, bu oyunu bozmak mümkün mü?
Kocaman bir EVET!
Neye ihtiyacımız var?
Ülkesini ve milletini koltuğundan daha çok seven siyasetçilere…
Yakın tarihimizde örnekleri var mı? Evet!
Milletimiz, 1974 yılında ABD’nin her türlü baskısına karşı Kıbrıs’a Barış Harekâtı düzenlenmesini sağlayan hükûmetin başbakanı olan Bülent Ecevit’e 1977 seçimlerinde yaşamı boyunca aldığı en yüksek oyu (%41.38) hediye etmişti. Burada kararlılık ve millete güven başarı getirmiş, sonuçta Türkiye kazanmıştı.
Terör örgütü elebaşı Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirildiği 1999 yılında Ecevit yine başbakandı ve olaydan sonraki ilk seçimde milletimiz Ecevit’in DSP’sini yine birinci parti yaparak ödüllendirmişti. Burada da diplomasi ve kararlılık başarı getirmiş, yine kazanan Türkiye olmuştu.
Her iki örnekte de görüldüğü üzere siyasetçi koltuğunu ülkesi için riske ettiğinde milletimiz mutlaka ödüllendiriyor.
Öcalan yakalandıktan sonra, yani güvenlikçi yöntemler ve diplomasi birlikte devreye sokularak PKK terörünün beli kırılmış, şehit sayımız 2000 yılında 29’a, 2001 yılında 20’ye ve 2002 yılında yani AKP’nin ülke yönetimini devraldığı yılda 7’ye düşmüştü. Daha önceki yıllarda ise şehit sayımız yüzlerle ifade ediliyordu. Doğru siyasi kararlar verildiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin büyük başarı öyküleri yazdığı görmezden gelinemez. AKP’li yıllarda ise Sadece PKK değil, İŞİD, FETÖ ve birçok terör örgütü ve yapılarıyla mücadele eder olduk ve şehit sayımız maalesef hızla arttı.
Amacım şehitlerimizin sayılarını yarıştırmak değil, ya da terör üzerinden iç siyaset yapmak asla değil! Denenmiş yöntemler ortadayken hükûmetin diplomasiye neden yeterince önem vermediğini anlamakta zorlanıyorum.
Hükûmetin Mavi Vatan’da deniz yetki alanlarımızı (münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı, kara sularımız) korumaya çalışması doğrudur. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması karşısında Ukrayna’nın yanında yer alıp, Rusya ile de ilişkilerin kesilmemesi doğru bir yaklaşımdır. Burada Türk dış işleri aklı devreye girmiş ve doğru kararlar alınmıştır. Aynı dış işleri aklı neden yakın geçmişte Suriye, Libya, İsrail ve Mısır ile ilişkilerde kendini gösteremedi? Yıllardır önermemize ve zorlamamıza rağmen terörün belini kırmak üzere neden bu ülkelerle üst düzey diplomatik ilişki kurulmadı? Neden büyükelçiler atanmadı? Neden doğrudan görüşmeler yıllarca yapılmadı?
Esad 2011 yılında “Ben ülkemin kuzeyini koruyamıyorum, Türkiye’nin bize yardım etmesini diliyorum” dediğinde neden hükûmet “Önce Esad/Esed gidecek” inatçılığı yaparak terörle mücadelede tarihi fırsatları kaçırdı? Mezhepsel/inançsal farklılıklar ve bunların iç politikaya olası etkileri hükûmeti bu şekilde davranmaya itmiş olabilir mi?
Tüm bu yanlışlardan kârlı çıkan emperyalistler, zararlı çıkan ise Türkiye ve çevremizdeki mazlum halklar oldu! Biz Suriye’ye yardım eli uzatmayınca Rusya geldi ve oraya yerleşti.
“Esad’ın eli kanlı” diyen hükûmet yetkilileri, emperyalist ülkelerin bazı yöneticilerinin ellerinde daha az kan olduğunu düşündükleri için mi onların ellerini sıkmak için can atıyorlar acaba?
Şimdilerde hükûmetin Mısır, Suriye, Libya ve İsrail’le görüşmeler başlattığını ya da başlatmak üzere olduğunu okuyoruz. Bu davranış doğrudur. Ancak neden yıllarca yapılmadığını hükûmetin bizlere anlatması gerekmez mi?
Geçmişte bu adımların atılmamasında siyasetçilerin kişisel hırsları dışında bir amaç mı vardı veya stratejik hamleler mi yapılmak istendi?
Kimse bilmiyor!
Türkiye adına bir kazanım elde edildi mi?
Hayır! Tablo ortada!
Dış politika ve terörle mücadele, parti ayrımı yapmadan söylüyorum, iç politikaya asla alet edilmemelidir.
Herhangi bir partinin iç politika tercihlerini kendi çıkarına göre yapmasını bir noktaya kadar anlayabilirim. Zikzak yapmasını, bugün ak dediğine yarın kara demesini üzüntüyle izleyebilirim. Milletimiz bunu görür ve siyasi kararını buna göre verir. Ancak dış politikada ve terörle mücadelede yapılan siyasi yanlışların bedelini biz de torunlarımız da ödemeye mecbur kalırız.
Yapılan bu yanlışların düzeltilmesi ve ülkemizin gücünün eskisinden daha iyi bir seviye getirilmesi mümkün!
Hem de yakında…
 
 


INSTAGRAM'DA TAKİP EDİN @aytug_atici